voleybol
  Voleybolun Tarihçesi
 

Voleybolun Tarihçesi

 

VoleyboPun atası diyebileceği­miz "Mintonette" adlı oyun ilk ola­rak 1895 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde oynandı.

Massachusetts'in Holyoke kentinde, okulu ye­ni bitirmiş genç bir beden eğitimi öğretmeni, William G. Morgan, YMCA'dc işadamlarına beden eğiti­mi yaptırmakla görevlendirilmişti. 

YMCA, "Young Men's Christian Association"ın kısaltılmışı. Türkçe-si : Genç Erkekler Hıristiyan Birliği. Amacı toplumsal çalışmalarla Hıris­tiyanlığı yaymak olan bu kuruluş, o yıllarda bütün dünyaya kol salmış bulunan çok geniş bir misyoner der­neğiydi. 

William G. Morgan bu der­neğin Holyoke kentindeki şubesinde işadamlarına önceleri kuru kuruya beden eğitimi yaptırırken, bir süre sonra, çalışmaları sıkıcılıktan kurtar­mak, sağlık için katlanılan bir eziyet durumundan uzaklaştırmak gerekti­ğini gördü. Eğlendirici, oyun niteliği olan bir çalışma yolu aramaya başladı.

 

Eğlence Voleybolu

 

1891'de gene bir YMCA öğret­meninin, James Naismith'in bulduğu basketbol oyunundan yararlanabilir­di, ama bu oyun koşuya dayanan, çarpışmalara yol açan, gençlere yö­nelik bir oyundu, yaşlılara göre değildi. 

Tenis vardı, ama ona da, raket, çevresi telli düzgün bir alan gibi, her zaman, her yerde bulunamayan şey­ler gerekliydi. Üstelik de, tenisi iki, en çok dört kişi oynuyordu. William G. Morgan daha çok sayıda insanı, daha kısa bir sürede, topluca, fazla yorucu olmayan bir hareketliliğe sokmak istiyordu. Yeni bir oyun düşündü. Tenis ağını yükseltip yer­den 1.80-1.90 metreye gerdi. 

Uzun boylu bir insanın başı hizasına. Bas­ket topunun iç lastiğini çıkarıp top olarak kullandı. (O zamanki basket toplarının dışı deri olur, içlerine lastik kese sokulup şişirilirdi.) File­nin iki yanına geçen işadamları bu lastiği kendi alanlarında yere düşür­memeye, filenin öbür yanına atmaya çabalıyor, parmakları, avuçları, yumrukları, kollarıyla istedikleri gibi vuruyorlardı, iç lastiğin hafif geldiği görülünce, basket topu denendi, ama o da hem çok büyük, hem de ağırdı. 

Bunun üzerine bir firmaya özel bir top yaptırıldı. Gene dışı deri, içi lastik keseli, daha küçük, daha hafif bir top. (Ölçüleri bakımından günü­müzdeki voleybol toplarına çok ya­kın bir toptu bu.) İşadamları filenin iki yanından güle oynaya bu topu öbür yana atmaya, kendi alanlarında yere düşürmemek için sağa sola ko­şuşmaya giriştiler. Ne oyun alanı sınırlıydı, ne de oyuncu sayısı. 

Ge­lenler ikiye ayrılıyor, oyun alanını istedikleri gibi belirliyor, başlı­yorlardı oynamaya.William G. Morgan amacına ulaşmış, çarpışması, itişmesi olma­yan, tehlikesi az, çoktemiz.yoruculu-ğu ise, oyuncu sayısını azaltıp çoğal­tarak, oyun alanını küçültüp büyüte­rek istendiği gibi ayarlanabilen, son derece eğlenceli bir oyun bulmuştu.


Kısa sürede Mintonette'e merak saranların arasında bir doktor (Dr Frank Wood), bir de itfaiye şefi (John Lynch) vardı. Bu iki Minto-nette'çi, William G. Morgan'la bir­likte, oyuna kurallar koymaya başla­dılar.


Ertesi yıl, 1896'da, Springfield Koleji'nde düzenlenen bir YMCA beden eğitimi öğretmenleri toplantı­sında, Mintonette'den söz açılınca, oyunu tanıtmak amacıyla bir gösteri maçı yapılması önerildi. VCilliam G. Morgan hemen gidip Holyoke'dan beşer kişilik iki takım getirerek dele­geler önünde oynamalarını sağladı, o güne kadar konan kuralları açıkladı. 

Takımlardan birinin kaptanı Beledi­ye başkanı J. J.Curran, öbürünün kaptanı İtfaiye Şefi John Lynch'di. Mintonette oyunu, en kısa söy­leyişle, "Topu yere düşürmeden kar­şı alana atmak" diye tanımlanabilir­di. Yani topa havadayken vurmak. Oyunu izleyenlerden Profesör Al-bert T. Halstead "Mintonette" yeri­ne "Volley Ball" adını önerdi. "Volley" tenis ile futbolda kullanılan bir terimdi. "Topa yere değmeden, vur­mak" anlamına. 

Mintonette oyununun temel özelliğine çok uygun düş­tüğü için bu ad hemen benimsendi. (1952 yılında, yani elli altı yıl sonra, A.B.D. Voleybol Birliği bu iki söz­cüğün birleştirilerek "Volleyball" di­ye yazılmasına karar vermiştir.) 1896'da Springfield Koleji'nde yapılan gösteriden sonra, istek üzeri­ne, William G. Morgan o güne kadar geliştirdikleri kuralları yazarak top­lantı yöneticilerine sundu. 

Bunun üzerine bir komite kurulup voleybol oyununu incelemek, geliştirmek, ku­rallarını belirlemekle görevlendirildi. YMCA dernekleri voleybolu kısa sürede bütün Amerika Birleşik Dev­letleri ile Kanada'ya yaydıkları gibi, misyonerler aracılığıyla başka ülke­lere de götürdüler. J. Hovvard Crocker Çin'e, Franklin Brown Japonya' ya, Dr J.H. Gray Burma'ya, Çin'e, Hindistan'a, daha başkaları Gü­ney Amerika, Avrupa, Afrika ülkelerine bu eğlenceli oyunu yarışırcasına yaydılar. 

1910 yılında Filipinlere gi­den Elwood S. Brown ise orada voleybolu tanıtmakla kalmadı, üç yıl sonra, 19)3'de, yapılmasına öncülük ettiği Manila Uzak Asya Oyunları'nda voleybolun da yer almasını sağladı.

 

İlk Sınav

 

1913 Manila Uzak Asya Oyunlarının voleybol tarihinde önemli bir yeri vardır. Daha önce parmaklarla, ellerle, yumruklarla, kollarla, avuçlayarak, okkalayarak topu karşı alana atmaktan başka bir özelliği bulun­mayan eğlence voleyboluna bu tarih­te ilk olarak "smaç" hareketi girmiş­tir. 

Günümüzün insanı "voleybol" denince her şeyden önce smaç hare­ketini düşünür. 1913'e kadar ise vo­leybolda böyle bir hareket yoktu. Amerikalılar voleybolu bulmuş, ge­liştirmiş, dünyaya yaymış, ama oyu­na smaç hareketini Filipinliler sok­muştur. 

Demek ki "Eğlence voley­bolumun bulucusu Amerikalılar; günümüzün çok sevilen sporu "Güç voleybolu "na geçişi sağlayan "smaç" hareketinin bulucusu ise Filipinli­lerdir.

1913 Manila Uzak Asya Oyunları'nda voleybol yarışmalarına katıl­mak üzere içerlerden, ormanlık böl­gelerden gelen bir takım, filenin önü­ne uzun boylu iri yarı bir oduncu koyuyor, sonra da öbür oyuncular­dan biri topu onun önüne doğru yükseltiyordu. 

Bu iri yarı adam ha­vaya yükseltilen topu güzel güzel karşıya atacağına, bir iki adımlık bir koşuyla gelip bütün gücüyle yumrukluyor ya da tokatlıyordu. Böyle bir vuruşu kurtarma olanağı yoktu, öte yandan kurallarda böyle bir vu­ruşu yasaklayan herhangi bir söz de yoktu. 

Oyuna bu tür bir hareketin girebileceği kimsenin aklına gelme­mişti anlaşılan. Hemen Amerika Bir­leşik Dcvletleri'ne, YMCA dernekle­ri merkezine mektup yazılıp ilginç durum anlatıldı, ne yapılması gerek­tiği soruldu. Gelen karşılıkta, kurallarca yasaklanmayan her hareketin geçerli olduğu belirtiliyordu. Böyle ce, voleybola "smaç" hareketinin gi­rişi onaylanıyor, "Eğlence voleybo­lumdan (Recreation volleyball)"Güç voleybolu "na (Power vollcyball) doğru en önemli adım atılmış olu­yordu.



Smaç hareketinin voleybol oyu­nunu değiştirmekte ne kadar etkili olduğunu anlamak için, bu konu üzerinde biraz durmak yeter.


Teniste fileye yaklaşıp karşıdan gelen topa sert bir vole vurma ya da raket tutarak topu kesip file dibine indirme hareketi vardır. Voleybolda da arkadan kurtarılması çok güç olan smaçları engelleyebilmek için bu yo­la gidilmiştir. Vurulan topu filenin üzerinden geçerken ellere çarptırıp karşı alana düşürmek, yani blok. 

Demek ki günümüzün voleybolunda çok önemli bir yer tutan "blok" hareketini de bu spora "smaç" getir­miştir.

Sıçrama için de aynı şey söyle­nebilir. Smaç hareketi filenin yüksel­tilmesine neden olmuştur. Smaç ile blok, sıçrayan iki oyuncunun havada yaptıkları karşılıklı, birbirine bağlı iki hareket olarak voleybol sporunun gelişmesini, bugünkü duruma gelme­sini sağlamışlardır. 

Parmaklarla to­pun karşı alana atılması diye özetlenebilecek "Eğlence voleybolu"ndan, ağır bir spor olan, üstün yapı, güç, kondisyon isteyen "Güç voleybolu­na smaç hareketiyle geçildiği açık­tır.

Öyleyse, 1895'i genel olarak "Voleybol"un, 1913'ü ise bugünkü anlamıyla "Voleybol Sporu"nun başlangıcı diye kabul etmek gerekir.

 

Güç Voleybolu

 

Birinci Dünya Savaşı'nda voley­bol Amerikan ordusunun önemli bir eğlence sporu durumuna gelmişti. Dünyanın çeşitli ülkelerine dağılan Amerikan birlikleri oralara voleybol fileleri, voleybol toplarıyla gittiler. Böylece, voleybolun dünyaya yayıl­masına misyonerlerden sonra Ame­rikan askerlerinin de büyük katkısı oldu.

1916 yılında Amerika'da ilk Vo­leybol Kuralları kitabı yayımlandı. Daha önce, bu kurallar, genellikle YMCA derneklerinin dergilerinde yer alırdı. Ama oyun artık iyice yaygınlaşmıştı. Nitekim YMCA'ciler yıllarca geliştirilmesine, tanıtıl­masına öncülük ettikleri bu sporun bütün ulusa mal edilmesi için, 1928'de, Amerika Birleşik Devletleri Voleybol Birliği'nin kurulmasına da öncülük ettiler. Amerika'da ulusal turnuvalar yapılmaya başlandı.

1939'da ikinci Dünya Savaşı patlayınca, voleybol Amerikan askerleriyle birlikte yeniden dünyanın dört bir yanına yayıldı.

1942'de ise Sovyetler Birliği Washington Elçisi'nin yetkililere başvurarak voleybol oyunu üzerine bilgi topladığı, Amerika'da uygula­nan kuralları alıp memleketine gön­derdiği görüldü.

1947'de Paris'de Uluslararası Voleybol Federasyonu kuruldu.

1948'de Amerika Birleşik Dev­letleri voleybol takımı Avrupa'da bir gösteri turnesine çıktı.

1949'da ilk dünya şampiyonası Çekoslovakya'nın Prag kentinde ya­pıldı. Birinciliği Çekoslovakya, ikin­ciliği yedi yıl önce voleybol konu­sunda Amerika Birleşik Devletleri'nden bilgi isteyen Sovyetler Birliği kazandı.

1952'de Moskova'da yapılan kızların birinci, erkeklerin ikinci dün­ya şampiyonalarına ise Amerika Birleşik Devletleri katılmadı. Hem erkeklerde, hem kızlarda Sovyetler Birliği birinci, Çekoslovakya ikinci oldu.

1956'da Paris'de yapılan dünya şampiyonalarında da Amerika Birle­şik Devletleri'nin erkeklerde altıncı, kızlarda dokuzuncu olduğu izlendi.

Voleybolun artık bir Avrupa oyunu niteliği kazandığı, Amerika' nın gerilerde kaldığı, bu sporun hızlı gelişmesine ayak uyduramadığı anla­şılıyordu.

1960'da Brezilya'nın Sao Paulo kentinde yapılan dünya şampiyonalarında takımlar şöyle sıralarinci, Sovyetler Birliği; ikinci, Japon­ya. Amerika Birleşik Devletleri al­tıncı.

Voleybolun Amerika'dan Doğu Avrupa'ya kaydığı artık biliniyordu. İlginç olan bir Asya ülkesinin, Japon­ya'nın araya girmesiydi. Üstelik, Japonların bu dünya şampiyonasın­da ilgi çekmeleri yalnız dereceye girmelerinden gelmiyordu. Oyuna yenilikler katmışlardı. Japon servis diye anılan değişik bir servis atıyor, servisleri parmak yerine manşetle karşılıyorlardı. 

Özellikle sert balans servislerin manşetle alınması büyük kolaylık sağlıyordu oyunculara. Ja­pon erkekleri dereceye giremedilerse de, kızlar uçan servisleriyle hiç bek­lenmezken ikinci oluverdiler. Japon­ların çalışma süreleri de şaşırtıcıydı. Dört ile altı saat arası süren uzun antrenmanlar yapıyorlardı. 

Maç günleri de kısaltmıyorlardı çalışma sürelerini. Diyelim maçları 16:00'da, Japon takımı saat 14:00'de gelip ça­lışmaya başlıyor, sonra oyuncular ellerini yüzlerini yıkayıp maça çıkı­yorlardı. Buna karşılık, Sovyetler Bir­liği, Romanya gibi Doğu Avrupa takımlarının, maç sabahları birer saat süren hafif çalışmalar yaptıkları gö­rülüyordu.

1962'de Moskova'daki dünya şampiyonalarında Japon kız takımı Sovyet takımını yenerek birinci ol­du. Maçın ilk setinde hakem Japon takımının bloklarına sürekli file çalı­yor, Sovyet oyuncular da hep blok avut arayarak oynuyorlardı, ilk seti verince Japonlar bloksuz oynamaya başladılar, çok başarılı bir yer savun­ması yaparak maçı 3-1 aldılar. 

Er­keklerde, Japonya biraz daha göz doldurduysa da, gene dereceye gire­medi, alışılmış sıralama değişmedi : Sovyetler Birliği birinci, Çekoslovak­ya ikinci.

1957'de, Sofya'da yapılan bir toplantıda "Voleybol"un Olimpiyat­lara alınmasına karar verilmişti. Bu karar ilk olarak 1964 Tokyo Olimpi­yat Oyunlan'nda uygulandı. Erkek­lerde gene birinci, Sovyetler; ikinci, Çekoslovakya. Kızlarda gene birinci, Japonya; ikinci, Sovyetler.ndı : Erkeklerde birinci, Sovyetler Birliği; ikinci, Çekoslovakya. Amerika Bir­leşik Devletleri yedinci. Kızlarda biBir değişiklik olmamıştı. 

Tek­nik, taktik yönlerinden de pek bir yenilik yoktu. Ama yarışmalar sıra­sında Tokyo'da yapılan bir toplantı­da Uluslararası Voleybol Federasyo­nu bir kural değişikliği önerisini kabul ederek blokta ellerin karşı alana geçebileceğini bildirdi.

Voleybolda köklü değişikliklere yol açacak bir karardı bu. 

Eller karşı alana sokulunca blok yanından geç­me olanağı, bloktan kaçma olanağı çok sınırlanıyordu. En önemlisi de pasların fileye yaklaştırılması engel­leniyordu.

 

Smaç ile Blok Dengesi

 

Başlangıçta, vücudun karşı alana hiçbir şekilde geçmemesi voleybolun kesin bir kuralıydı. Bugün blokta eller karşı alana geçebiliyor, hatta daha sonra yapılan değişikliklerle ayaklar da file çizgisine basabiliyor. 

Bu gibi kural değişiklikleri smaç ile blok arasında bir denge kurmak için yapılmakta. Kurallar yüzünden smaç ile bloktan birinin öbürüne üstünlük sağlaması istenmiyor.


Eller kendi alanında tutularak yapılan blok, "pasif blok", yalnız yüksek paslarla voleybol oynandığı sürece smaçla eşit durumdaydı, smaç karşısında "çaresiz" değildi. Pas yüksek atılıyor, ikili blok vuruş yerine gidiyor, smaçör sıçrayıp vuruyor, blok da topun geçeceği alanı kapatı­yordu. 

Sonra, file önüne birdenbire gelip alçak ya da kısa paslarla vuru­lan smaçlar başlayınca, ikili blok kurulamaz oldu. Tekli blok ise, tam yerinde, tam zamanında çıkılsa bile, eller kendi alanında tutulacağından, "çaresiz" kalıyordu. Smaçör tekli bloğun sağından, solundan kolayca geçebiliyordu.

Burada sözünü ettiğimiz "kısa" smaçlar, aşağıda özelliklerini anlatacağımız Asya voleybolunun erken sıçramayla vurulan kısa smaçları de­ğildir. Bazı antrenörler, Asya voley­bolunu küçümsemek, yeni bir şey olmadığını belirtmek amacıyla, "Biz vurmuyor muyduk, biz de vuruyor­duk kısa, hem de ne biçim vuruyor­duk!" gibi sözler ederler. Oysa Asya voleybolunun kısa smaçı ile Avrupa voleybolunun eskiden kullandığı kı­sa smaç aynı şey değildir.

Avrupa voleybolunun eskiden kullandığı kısa smaçta, oyuncu fileye hızla yaklaşır, top pasörün parmak­larından çıkar çıkmaz sıçrayıp vurur. Vurulduğu anda top ölü noktadadır, yükselişi bitmiş, bir an havada dur­muştur. Karşıdaki blokçu da top pasörün parmaklarından çıkar çık­maz, smaçörle birlikte sıçrar. 

Blokçu ellerini kendi alanında tutup, eski kurala göre, pasif blok yaparsa, sma­çör fileye dik vurmadığı kadar hep geçecektir. Pas fileye çok yakın atıl-mamışsa, top bloğa değmez bile. İşte eller karşı alana sokularak yapılan aktif blok smaçörün bu kesin üstün­lüğünü ortadan kaldırmıştır. 

Pasö­rün elinden top çıktıktan sonra sıçra­yan bir smaçörün, aynı anda sıçraya­rak ellerini karşı alana sokan, topa yaklaştıran bir aktif blokçuyu geçmesi kolay değildir. Bu durumda başarı oyuncuların üstünlüğüne, us­talığına kalır.

Blokta ellerin karşı alana geçebi­leceği kuralı, kısa paslardaki geliş­meyle birlikte bozulan smaç ile blok dengesini yeniden sağlamak için ka­bul edilmişti. Ama bu kural değişik­liğinin voleybol üzerindeki etkileri inanılmayacak kadar büyük oldu. Dünya voleybolu iki ayrı oyun tarzı­na yöneldi.

 

Asya Voleybolu

 

"Aktif blok" diye adlandırılan bu yeni blok anlayışına karşı ilk akla gelen çözüm, blok üstü smaçlardı. 1965 - 66 yıllarında özellikle Doğu Avrupa takımları, Çekoslovakya, Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan, çok uzun boy­lu oyunculara kule gibi yüksek pas­lar atarak blok üstü vurdurma yolu­nu seçtiler. 

Smaçör yukardan vurun­ca, blok da ister istemez yukarı uzanıyor, elleri karşı alana sokma kuralından yararlanamıyordu. Bu tarzın üstünlüğü fazla beceri isteme­mesi, hata yapma olasılığını azaltma­sı, fizik güce dayanması, olağanüstü teknik çalışmaları gerektirmemesiydi. Buna karşılık, oyun çok yavanlaşıyor, tek düze, izlenmesi bıkkınlık veren bir aynı hareketler dizisi haline geliyordu.

Doğu Asya takımları ise, kendi yapılarına daha uygun bir yol ara­mak zorundaydılar. Asya ülkelerin­de oynanan, kuralları değişik bir vo­leybol tarzının özelliklerinden esin­lenerek, çabuk girişlerle ikili blok kurulmasını önlemek, file hareketle­riyle karşı blokçuları birbirini engel­ler duruma getirip bloksuz vurmak, bloğun kıpırdamasına olanak verme­yecek kadar erken sıçramalarla kısa vurmak, file önünde arka oyuncuları da sıçratarak kimin vuracağını gizle­mek gibi yöntemlere başvurdular. İkili girişleri, örmeleri geliştirdiler.

1966'da Çekoslovakya'da yapı­lan altıncı Erkekler Dünya Şampiyo­nasında Japonlar bu yeni anlayışla­rıyla oynadılar. Üstün teknik isteyen, çok hata yapma olasılığı yaratan, sürekli sıçrandığı için son derece yorucu olan, uzun çalışmaları gerek­tiren, bu yeni, izlenmesine doyulma­yan voleybol, dereceye giremedi. Beşincilikte kaldı. 

Çekler hatasız yük­sek voleybollarıyla birinci olurlar­ken, kısa smaçlarla süslenen bir yük­sek voleybol oynayan Rumenler ikinci oldular. Ancak on birinci ola­bilen Amerika Birleşik Devletleri'nin yetkilileri ise antrenörlerine Avrupa voleybolunu inceleme görevini ver­mek gereğini duydular.

Ertesi yıl, 1967'de, Türkiye'de yapılan Avrupa Şampiyonasında, Sovyetler Birliği, Polonya, Roman­ya, Çekoslovakya, Fransa, Arna­vutluk, İsrail, Hollanda takımlarının, azda olsa, Japonları taklit eden hare­ketler yaptıkları görüldü. Bir yandan bu hareketler deneniyor, bir yandan da herkes birbirine Japon voleybolu­nu anlatıyordu.

Gene 1967'de, Tokyo'da yapı­lan beşinci Kızlar Dünya Şampiyonası'nda, Japonya'nın arkasından Amerika Birleşik Devletleri'nin ikin­ci olduğu görüldüyse de, bu silkinme o kadarla kaldı.

1966 Dünya Şampiyonası'nda ilgileri üstüne çeken Doğu Almanya erkek takımı, 1972'ye kadar, çok yüksek blokları, blok üstü smaçları, az hatalı voleybollarıyla hep söz sahibi oldular, ama 1968 Meksika Olimpiyat Oyunlan'nda gene Sov­yetler Birliği öne çıktı. Japon erkekleri ise ikinci oldular. Çok önem­li iki maçı 3-2 veren Japon takımı ilk iki set karşısındakileri şaşkına çeviri­yor, ama arkasını getiremiyor, kendi hızına, insan dayanıklılığını aşan hız­lı oyununa yenik düşüyordu.

Kızlarda da ilk iki dereceyi aynı ülkeler aldı: 1. Sovyetler Birliği; 2. Japonya.

1970'de, Sofya'da yapılan yedin­ci Erkekler Dünya Şampiyonası'na Japonya'nın uzun boylu bir takımla geldiği görüldü. Turnuvanın boy or­talaması en yüksek takımıydılar. Ar­tık yalnız hızlı oynamıyor, araya yüksek paslar da sokuyorlardı.

Japonların 1968'de Meksika Olimpiyat Oyunlan'nda oynadıkları voleybolda aldatıcı smaç sıçramaları önemli bir yer tutuyor, her smaçta vuran vurmayan birkaç kişi tam sıç­rama yapıyordu. 

Bunun takımı tü­kettiği, ilk setlerdeki hızın son setler­de sağlanamadığı görülünce, araya yüksek paslar sokmak gereği duyulmuştu. Yüksek pasda yalnız vuracak olan sıçrıyor, ötekiler boşuna yorul­mamış oluyorlardı.

Asya voleybolunda yüksek smaçın kullanılışı da değişiktir. Topa tam uzanma ile çok yukardan, bloğa çarptırarak vurulur. İyice yukardan düz vurulan bir top vuranın alanına yönelirse rahatça alınıp ikinci bir hücum yapılır. Vuranın yönünden avuta giderse, blok avut olur. Karşı alana yönelirse, çıkarılması öbür ta­kım için sorundur, çünkü bloktan seken topların nereye gideceği belli olmaz. 

Üstelik de yalnız oyun ala­nından değil, gittiği her yerden topu çıkarıp oyuna sokmak gerekir. En azından iyi bir karşı hücum yapı­lamaz.

Japonların uzun oyunculara önem vermelerinin bir nedeni de çok yüksek paslarla oynayan karşı ta­kımlara blok koymakta başarısızlığa düşmüş olmalarıydı. Üstünden vurulabilen bloklarla sayı toplamak son derece güçtü.

1970 Sofya Dünya Şampiyona­sı'nda iki, iki buçuk saat süren çok zorlu maçlar oynandı. Asya voley­bolunun en iyi uygulayıcısı Japonya, aldığı bütün önlemlere karşın gene birinci olamadı. Doğu Almanya yüksek voleybolla birinciliği aldı. Ama voleybol otoriteleri Japonların üstünlüğünü görmüş, hakem oyun­larına kurban edildiklerini izlemiş­lerdi. 1972 Münih Olimpiyat Oyun­larında voleybolun favorisi olarak herkes Japonya'yı gösteriyordu.

Japonlar dayanılamayacak ka­dar hızlı, aldatıcı sıçramalı oynamak­tan vazgeçip kendi kendilerini tüket­meyince, yenilmesi çok güç bir takım durumuna gelmişlerdi. 

Doğu Avrupa ülkeleri, yüksek voleybolda direndikleri kadar, daha çok, daha çeşitli hücum silahları olan Asya voleyboluyla baş edemeyeceklerini kesinlikle anladılar. Asya voleybolu­nun getirdiği yenilikleri kendi sis­temlerine yerleştirmeye, oyun anla­yışlarını değiştirmeye yöneldiler.Sofya'daki bu şampiyonadan sonra bü­tün dünya ülkeleri Asya voleybolu­nun etki alanına girdi.

 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol